23 Temmuz 2009 Perşembe

Sigara Yasağı ve Haşmet Babaoğlu

Sigara yasağı hakkında daha önce iki defa yazdım. Bu yazıların ilkinde aslında yasağın lokantalar için avantajlı olduğunu, ikincisinde ise yasağın neden gerekli olduğunu açıklamaya çalışmıştım. Bugün Sabah gazetesinde Haşmet Babaoğlu'nun yazısını görünce yeniden bu konuda yazmam gerektiğini düşündüm. Büyük olasılıkla Haşmet Babaoğlu yaşadığı sürece benim bu yazımdan haberdar olmayacak; ama ben gene de ona yanıt vereceğim.

Yazdıklarından anladığım kadarıyla Haşmet Babaoğlu sigara içmiyor ya da kendini tiryaki olarak görmüyor. O yüzden de "ortak yaşam alanlarımızın sigara dumanından ve kokusundan arınması" onu memnun etmiş. Buna rağmen bu yasaklardan rahatsızlık duyuyor; çünkü sağlık endüstrisinin komplosuna kurban gittiğimizi düşünüyor. Yazımın bundan sonraki kısmı, Haşmet Babaoğlu'nun yazısından alıntılara yanıt niteliğinde olacak.

Bu yasağın kaynağı bizi sürekli korkutan, tehdit eden, disipline sokan sağlık ideolojisi ve endüstrisi.
Yani emir "yüksek yer"den geliyor!
Sağlık endüstrisi ancak sağlıksız olduğumuz sürece para kazanabilir. Sigarayı yasaklatmak o yüzden bu endüstrinin çıkarlarına aykırı olurdu. Bu arada ben, diğer bazı komplocu yazarlardan edindiğim bilgilerden dolayı Türkiye'yi masonlar yönetiyor zannediyordum. Yönetim ne zaman Kardiyoloji veya Onkoloji tarikatının eline geçti?
Yurttaşlarının düzgün ve ucuz sağlık hizmeti almasını önemsemeyen; küresel ısınmayı, çevre kirliliğini bir tarafına takmayan hükümetler "sağlıklı yaşam" adına yurttaşlarına sigarayı yasaklıyor.
Tuhaf bir manzara, öyle değil mi?
Öyle değil! Çünkü Avrupa'daki hükümetler yurttaşlarının düzgün ve ucuz sağlık hizmeti almasına çok önem verdikleri gibi küresel ısınma ve çevre kirliliği konusunda da çok duyarlılar. Belki Haşmet Babaoğlu için şaşırtıcı olacak ama, tam da bütün bunları yaptıkları için sigara yasağına da önem veriyorlar. Yoksa yüklüce vergi aldıkları bir ürünün satışının azalmasını istemezlerdi.
"Yan masada birisi sigara içer de doğacak evladım hasta olur" diye tedirgin olan genç kadınlar görüyorum...
Hamile kadınların bu tip konulara aşırı duyarlı oldukları bilinen ve genelde anlayışla karşılanan bir durum (Haşmet Babaoğlu pek anlayışla karşılamıyor anlaşılan). Hatta bırakın sigaradan tedirgin olmalarını, çay ve kahve içmeyenler, parfüm kullanmayanlar var. Bunların hiçbirini sağlık endüstrisi söylemiyor.
Yoksulmuş, yoksunmuş, başı bin türlü beladaymış, bir ayağı zaten çukurdaymış, bütün bunları hiç düşünmeyen ama "öldürür" diye kendini sigarayla mücadeleye adayanları tanıyorum.
Yoksulların sağlıklı ve uzun yaşama isteği garip mi? Yoksulların ölümden korkmamaları mı gerekiyor? Sadece zengin köşe yazarları mı sağlığına dikkat etme lüksüne sahip?
Ortada gayet "medeni", anlamlı ve bilimsellikten yana bir toplumsal tercih varmış gibi görünüyor...
Sadece görünmüyor; ortada bilimsel verilerin ışığında verilmiş oldukça medeni bir tercih var (ama toplumun değil devletin tercihi; çünkü toplumun bireylerinin çoğu sigara içiyor).
Neden sigaradan başka "kötülükler" karşısında aynı cevval kararlılığı gösteremiyoruz?
Bilmiyorum neden? Bütün kötülüklere karşı aynı anda savaşamıyorsak, hepsini birden boş mu verelim yani?
Peki yarın öbür gün şişmanlar, şeker ve alkol kullanımı ve daha birçok şey bu totaliter seferberlik içinde "tu kaka" ilan edilmekten paçasını kurtarabilecek mi? Sanmam!
Ben sanırım; çünkü bu sayılanlar başkalarına zarar vermiyor. Burada bir daha tekrar ediyorum: Sigara yasaklarıyla amaçlanan sigara içenlerin içmeyenlere verdiği zararı engellemek. Şişmanlar kendilerinden başka kimsenin sağlığını tehlikeye atmıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder